Benden daha önce doğum yapan bir arkadaşımı gördükten sonra bu yazıyı yazma ve paylaşma gereği duydum. Gördüğüm doğum yapan en mutsuz kadındı ve etrafındakilere de bu mutsuzluğunu hissettiriyordu. Bir an ben de mi böyle olacağım acaba diye korkmadım değil ama doğum hikayemde de paylaştığım gibi gayet keyifli bir doğum oldu benimki…
Ama her hamilelik mutlu sonla sonuçlanmıyor. Aslında Psikiyatri Uzmanı Dr. Bilal Ersoy’un dediği gibi; ‘Hamilelik, örttüğünüz duyguların üzerindeki örtüyü kaldırabilir’… Bilal Ersoy’un hazırladığı yazıyı okumanızda fayda var. Aynen paylaşıyorum:)
Gebelik hem fiziksel hem de ruhsal olarak yüklü olmaktır. Gebelik boyunca anne, içinde bir canlının büyümesinin verdiği duygu ve bunun sorumluluğunun yarattığı kaygıyı birlikte taşır. Bir yanıyla müthiş, bir yanıyla endişe uyandıran bir süreçtir. Öte yandan anne olmak, kadının kendi annesi ve ailesiyle olan çatışmalarını, kendi çocukluk anılarını harekete geçirir. Gebelikle ilgili üzeri örtülen en önemli duygulardan biri kayıp duygusudur. Anne olmak kadınların yaşadığı en büyük doyumlardan biri olmakla birlikte; önemli ve geri dönülmez bazı kayıplara da yol açar. Öncelikle biricik olma algısı değişir. Kadın için artık “annesinin kızı” olma rolünün önüne “çocuğunun annesi” olma rolü geçecektir. Eşinin biriciği değil, biriciklerinin annesi olacaktır. İlk yıllarda daha yoğun olmak üzere, ömür boyu sürecek bir sorumluluğun altına girecek, kendini bazı alanlarda kısıtlanmış hissedecektir. Anne olmak “genç-ergen” olmaktan vazgeçip “olgun” kadın olmak anlamına da gelir. Gençlikteki bazı ihtimallerin kaybedildiği hissi yaşanabilir. Bebeğin dünyaya gelmesi ile bu çatışmalar somutlaşır. Tüm bu psikolojik etmenler ve hormonal değişiklikler nedeniyle gebelik süresince ve doğum sonrasında ruhsal değişiklikler ve bozuklukların görülme riski artar. En sık görülen ve birbiriyle karışan iki durum Annelik Hüznü ve Lohusalık Depresyonu’dur.
Ortalama İki Anneden Birinde Annelik Hüznü Görülüyor…
Annelik hüznü, doğum sonrası erken dönemde annede görülen, geçici, kendi kendini sınırlayan ruhsal bir tablodur. Doğum sonrası ilk birkaç gün içinde başlar, iki hafta içinde kendiliğinden yatışır. En sık görülen belirtiler huzursuzluk, memnuniyetsizlik, duygularda ani değişiklik, ağlama, bunaltı (anksiyete) ve uykusuzluktur. Bebeğe karşı duygu eksikliği, bakım vermede veya emzirmede isteksizlik, eşe tahammülsüzlük görülebilir. Annelik hüznünün oldukça sık görülmesi (ortalama iki anneden birinde), başlangıcının doğum sonrası östrojen ve progesteron düzeylerinin ani düşüşü ile eşzamanlı olması nedeniyle hormonal faktörlerin önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Bireysel psikolojik faktörler, daha önce geçirilmiş ruhsal hastalıklar, gebelik öncesi premenstrüel sendrom, ilk doğum, risk faktörleri arasındadır. Çoğu kez, çiçeği burnunda anneyi desteklemek yeterli olur, genellikle tedaviye ihtiyaç duyulmaz. Ancak Annelik Hüznü Lohusalık Depresyon’nun öncüsü veya tetikleyicisi olabilir.
Bebeğiniz Sizin İçin Mutluluk Kaynağı Değilse…
Depresyon en sık 20-45 yaşları arası görülür. Bu kadınlar için aynı zamanda doğurganlık çağıdır. Toplumda her dört kadından biri depresyona yakalanırken, doğum sonrası (postpartum) depresyon, yaklaşık on kadından birinde görülür. Doğum Sonrası Depresyon, genellikle doğum sonrası ilk dört haftada başlamakla birlikte ilk üç-altı ay arasında görülür. Yapılan araştırmalar, gebelik öncesi ruhsal hastalık öyküsünün, evlilik-ilişki problemlerinin, beklenmedik veya istenmeyen gebeliğin, özürlü-sağlıksız bebeğin, çeşitli nedenlerle bebekten ayrı kalmanın, evli olmamanın, ergenlik gebeliklerinin, sosyoekonomik zorlukların, annelik hüznü ve lohusalık depresyonunun görülme sıklığını artırdığını göstermiştir. Bazı vakalarda annelik hüznünü takiben depresyon gelişir. Depresyonun iki temel belirtisi depresif duygudurum (mutsuzluk, çökkünlük, neşesizlik) ve yaşamdan keyif alamamaktır. Bunlara uyku-iştah değişiklikleri, bedensel enerji hissinde azalma, yorgunluk, bezginlik veya huzursuzluk eşlik edebilir. Depresyonu olanlarda karamsarlık (umutsuzluk), kararsızlık, suçluluk ve değersizlik hisleri ve intihara eğilim de bulunabilir. Lohusalık depresyonunda benzer belirtiler görülür, ancak dönemsel hassasiyetten ötürü başta çocuk olmak üzere tüm aile etkilenir. Emzirmek istememe, bebeğe bakımda yetersizlik duyguları, bebeğe bakımı reddetme, bebeğe zarar verme düşünceleri, eşe karşı sinirlilik, eşi ve kendini suçlama, sevilmeme ve beğenilmeme endişesi gözlenebilir.
Doğum sonrası hem anne hem de bebek için oldukça kritik bir dönem olduğundan lohusalık depresyonu hızla tedavi edilmelidir. Birçok ilaç anne sütüne geçtiği için ilk aşamada psikoterapi ve aile desteğini harekete geçirmek hedeflenir. Depresyon şiddetli, destekleyici tedavi yetersiz kalıyorsa, kar-zarar ve risk analizi yapılarak, uygun ilaçlarla emzirme devam ederken veya emzirme kesilerek ilaç tedavisi uygulanabilir. Yeme içmesi kesilmiş, hareket edemeyen, kararlı intihar düşüncesi olan, gerçeklikle bağı kopmuş (psikotik), ağır vakalarda EKT (elektrokonvulzif terapi) uygulanabilir.